12 Temmuz 2010 Pazartesi

düğün

toprak,
ve tenimde benim kızışmış,
ikindi namazını kılmaya yakın,
gelin,
elinde bir mavzer, damadın
ayak bileklerinde zincir,
kadın -ki bir tanrıdır, kibirlidir
mahreminde ağaçlar yeşerir,
ormanlar ve kuşlar ve sırtlanlar,
kutsal kitaplar ve ölüm
hangi öğretinin, ya da pranga
göğüs uçlarından kelebek,
ellirimden akan su, akarsu
ve yatak,
herşey orada başladı, ormanda
biçimsiz bir terkedişin, draması
ve zurna sesleri arasında, ahlak
içime işlenmiş günah bir mızrak
ve mahpus bir gençlik, gebe ölmeye
herşey orada bitecek, ormanda
biçimsiz bir diriliş,
unutmak...

14 Haziran 2010 Pazartesi

fahişenin fahiş hiçi

acımak demişti geçen gün yaşlı kadın suratıma karşı yüzündeki tüm çizgileri ekşiterek. oysa ben ölmüş bir karganın pençesinde can çekişen solucana acırım. bu kıyafetler benim değil hayır! götürün bu fahişeyi yanımdan artık. gözleriyle okşuyor beni şehvetli dudak kıvrımlarından zürriyet akıyor. iğreniyorum! ah hüzünlü böcek, işlediğin tüm cinayetleri riyaziyeleştirmekten vazgeç! geriye dönüş ya da pişmanlık mutfaktan çaldığın peynir kırıntısından daha gerçekçi değildir. üstelik faraziyeyi de senden öğretmişken sol kaburgamdaki ezik kemiğin üstündeki bene. işte ben en çok o benim.

13 Haziran 2010 Pazar

4

Şimdi bırakın tantanayı canım, saat 4 olmuş çeneyi geçmeye hazır yatağa kokusunu salmış uyku, ter ağır bastırır ki gördüm penceren açık. Ben önceleri bir şeyler ısmarlardım. Eve birileri gelsin diye, sonra bu melankoliyi kaldıramamış olacak ki, rutubet tutuyor duvarlar. Şimdi duvarlar arasında ki bacak boşluğu kadar çatlaklar var. Ben öyle istemedim. Sineklerim uçuşuyorlar küllüğün başında bugün birisi küllüğe kül yerine başka bir şey dökmüş, asetonlu pamuk olsa kokusu genizden geçilmez de, bugün başka bişi dökülmüş bu küllüğe.
Neyse canım bırakın tantanayı bakın saat tam 4 olmuş uykuyu geçmeye hazır. Masal dinleyeceğim ama her zaman giydiğim terliklerimi bulamıyorum. Evimde nereden geldiği belli olmayan mavi büyükçe bir top var. Ben anlamam ama bizim evdeki eşyalar hantal. Yani yorucu.
Neyse canım bırakın gevezeliği bakın saat geç oluyor, oldu bile. iyi geceler.

11 Haziran 2010 Cuma

fayton fenerinden selam bandosu

kavram dediğin benim esrik sakalımdaki beyaz tüy. sınır diyor öteki ve değerler kerhane çarşısında volta atan kedinin işi. ciğere ulaşmak için topluma öykünüş. deleuze kendini pencereden aşağı attı siz ellerinizde anti-depresanlarla ölemediniz. madem bu kadar yiğittiniz ve ölmek kutsandıydı bacak aralarınızdan, hangi marifetsizlik manifestosunun maddesinde soluklandınız? bilişsel olanın içinde saklanbaç, düşünce dediğin yardırmaç olmak zorundadır ki siz skolastik bir evren içinde sokak köpekleri. toplum ampirik bir oluşumdur ve sen kanalizasyon faresi. mülkiyet hırsızlık ama senin gözlerinde dolar işareti bir ev bir araba bir de eşe tav bir aidiyetlik kumkuması. bileklerinden dirseklerine kadar altın bilerzikle donatılmış gelin. mecbur bırakıldığı aidiyetliğin içinde bir çarktır. anne ve baba yoketmiştir çocuğun tüm hayallerini ve ata dediğin senin celladındır. bilmemkaç kilometrekare toprak parçasına aidiyet hissediyorsun kendini yönetecek adam seçiyorsun bir kuvezin içinden ananın vajenindeki bir cenini hayatının yanılsamasına itmek için. jodorowsky diyor ki "benim milliyeitm yok vatanım pabuçlarımdır" sizin burada ne işiniz var? dünyanın bütün salakları hoşgeldiniz. şimdi tözü düşünelim.

23 Mayıs 2010 Pazar

babalar ve saatler

Kör sabahlarda, babanın altına yatmakta zorunlu olan erkek oğlanın baba ile arasında bir sır vardır. Sigaranız bittiyse yatağınıza gitmeniz için sebep aramanıza gerek yoktur. Eğer altına yattığınız babanız sigara içiyorsa güneşi gölgelerinden takip edip televizyonun evin 4 te 3 ünü kapladığı o odaya yelteniniz. sehpanın tam da üzerine, babanın size bırakacağı, -kendi silueti yetmiyormuş gibi- bir saat vardır. Ya altın kaplama yadigar ya da gümüş kaplamalı pazardır. Onun hemen yanında işlemeli bir anahtarlığa sahip anahtarlar içinde 4 tane sigara bulunan bir paket. Böylece gündüzünüz biraz daha kısalacaktır. Ha sır mı ? Hatadır.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

bu adamı başıma siz mi saldınız ?

Yerin! göğü ben yaratmadım, söylenme. Koca kıçlarınızda biten kıllardan sorumlu ben miyim ? Sizi buraya bağladım, çürümüş bedenlerinize koca ısırık. sızısı olmayanı yanınıza almayınız, bilmem neden belki bu bloğu takip ettiğinizden hepiniz aptalsınız. Pardon bu adamları başıma siz mi saldınız ? Hani şu ekranın köşesinde izleyici olanlar, gönüle hatıra tamahkar köpekler, hani şu yazdığımız yazıları takip edenler. Size söz, dünyanın en boktan yazılarını size sunacağım.
Hastalık gibi bu şey, yayılır uysallık. çağrı size bir uyarı olmasın, evet siz aptallar. bizi takip eden gerizekalılar. itgi olanı yüceltin. kitaplarınıza soktuğunuzu sandığınız o burunlarınız ne ece ayhan'ın ne de antonin artaud'un bokundan çıkmazlar. Benden diyeyim ! bu adamı başıma siz mi saldınız. Afedersiniz hepiniz malsınız! Evet siz takipçiler. pardon ? bu adamları başıma siz mi saldınız, neyse aptallık yücelen erdemdir. Aptalların yüceliği! Yaşasın siz salaklar ordusu. Tüm salaklar takip edin!

18 Mayıs 2010 Salı

çocuk

babasının bacakarasında ağaç, çocuk anasının apışarasında meyve topluyor. özbenliği yitik, ürkek ve titrek iskelet. çocuk kendiliğin dışında bir örümcek. ağlarını babası örer, annesi diker ve çocuk büyüdükçe eksik, aksak, dilsiz kalmak en iyisi diyorduk. konuşmamak, konuşmamak da nereye kadar be arkadaş! çocuk aidiyet zincirinin içinde basiretsiz halka, kırbacı babasının elinde, kaşağısı annesinin, hipodromun içinde en dış kulvardan koşan çocuk, toplum, toplum! şimdi izliyor yarışı çocuk koştukça, terleyecek, terledi, ayağındaki nal çıktı düştü, kalktı, kaybetti yarışı. babasının elinde silah, babasının elinde kırbaç, annesinin elinde kaşağı, tımarın ardından kırbaç ve öteki ve öteki ölürken, çocuk ellerinde kan, ayakları kırık, özlük yitik ve kendiliği satılmış üsküdar meyhanelerinde etli sote rakı sofrasında unutulmuş gençlik. ergenlik sikinin ucuna konan kelebek, annesinin amından düşler kurar çocuk. bir arkadaş  "babasının altına yatmayan her fert hatadır" dediydi. ve çocuk babasının altında bir kısrak, cinsiyeti önemsiz, oluru oluşu baba ve annedir yok edişin en büyük temsilcisi. ama çocuk dur lan dinle, yıkım güzeldir. yok ol! -ki yap-ıl-an

hişş

 Kundaklı bebeler gibi bacak arası sinek geçirmez dar yollardan hücumla geçtim şu zamana dek.Ufak husumeti büyüttüm çentikten tutup.Hışırtımdan korktum mafazanallah.Kalabalıktan ürktüm hep,kertenkeleyi ezmiştim küçüktüm.Onu da titrettim,ben de sezdim.Affedin.

 Hep kendimden mi bahsetcem?Yoo.Yüzleşmek istemediğim cücüklere topraktan pay verdim.Baş oldular.Başı alsınlar.

 Ekin yok mu?

11 Mayıs 2010 Salı

madonna'nın kürksel serüveni

Çıkar o kürkü madonna,
çıkar at o kürkü üzerinden
çünkü, bugün o kürk sana ağır.
Saçlarının dibi elimde kor ateş,
tepede dikili güneş
ve çakılla karışık kumsal kokuyor bu , bu
nemenem kimlik.
İhaneti metanetle iade ve edim
su koyuvermek düzeninin deliğinden
Deliğini düzene.
Camına tükürdüğüm o gül tutan çirkef ellerin
Kır hatlardaki her örtülü beyaz teline
oluşumu bağladım sefilim.
Şimdi çıkar o kürkü madonna,
çünkü o kürk sana ağır.
Çünkü o kürk bana ağır.
Çünkü o kürk bize ağır.
Nasır tutan erkeksi elin,
benim kadın vücudumu gezerken
Bilgiyi soysuzca aramak kaosu düzerken
Dirhem çekirdek soyuldu dudak
karpuz çekirdeği tükür soysuz, bu uyak.
Ve
Kim- lik ki biz kim dik ki ?
Hangi öznesini kaybetmiş durağan sesi
bir oh desem bu neyin hikayesi
bu hani makattan düşen bokun cuk ve nefes
giyenin ses vermediği o gömlek
duyanın bakmadığı o bujiteri
ya da cenk çocukların caka sesi.
şimdi, yak o kürkü madonna
sana madonna dedim oysa
sarışın olmadığını bilirim
toprak gibidir suratın senin,
doğurgan değildir tenin
ter çıkmaz bu gözenek bu eblek bakış bu şevk
ve bu şevhet
düşkünlerin ebedi megoloman ruhu
içimize oturmuş aitliği kaybetmin füturu.

3. sayfa kağıda sarılı

manifestomuz marifetsizliktir
ebedi güçlere, erkeklere söz!
"sikeyim sizleri"
parmak kavra sigarayı ve tükür bu yoksulluk senin
ciğer fahiş bir hesap ölüm
yaşam gibi bengi bir soluk
Denize düz taban evim,
hastalığa nazır.
rakam deynekçidir, deyneyi pek esaretli
gümüş bir bıçağı saplamak kadar öte bu sevilesi şey
mutsuzluk ve manifestomuzdur marifetsizlik
3. sayfaya sarılı bir kanyak
benim ocağımdır ispirto.
Direği sağlam evin baba,
babanın altına yatmayan fert hatadır.
Kusur koltuk altında, koltuk altını güneş koklar
güneşin ışığında prangalar göz kısar.
Ben afişte bir moron,
ağızda salya genizde balgam
bokun üzerine konan sinek değerlidir,
keşke sağ olsaydı babam.

baobap ağacından üç fidan

yazar, avaz bağır ayaz bu hava
yaza bağır anır bir katırdır ters bu dünya
el elin üstünde meyveş oyunlar biz
siz katil, mürekkep, şair, esir köledir.
sokak sahibi soysuz siz
biz aidiyetten yitkin gözleriz.
ayak parmaklarıma sıkıştırdım
baopap ağıcından üç fidan bu dünya,
kel, kuru, lanetli biz
siz, lümpen, işçi, soysuz, sefil ve proleteryadır.
bak çocuk sar dünyayı ve sus,
biz pilava hiç gidemedik soya fasülyesi,
siz sardunya konserve
eh bizden değildir temennisi.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

camel softun göreceli serüveni

Kahvaltı öncesi sigara külünü arkasından dürtmek kaidesi ile yediğim yemeğin içine döktüm. Sonra bir bakış attı odamdan içeri güneşin ta kendisi, eline aldığı fırçayı yüzüme sürmekten bıkmadan odamın en naif taraflarını geze geze gündüzümü geceye boyadı. Boyalı tencereleri severim ama annem pilav yapmakta diretir benim. Parkeler söküm söküm sökülüyor yerden çivisi çıkmış düzenin, her çivisi çıkmışa bozuk diyenin ağzına vurdum. Metal bir meltem bu bendeki karışım iskorpit dedi bir arkadaş,adak gibiydi melül gözleri ;budala hikayeleri anlatmaktan geri kalmazdı. Ne de hoştur özgürlük serüveni, anarşimzin bugünü ve sevdalı bir tutsaktır. arzu çağı, barbarlık bu
vahşeti kavramak. Varlıktır ve zaman, hiçlik aslında bir kül tepesi gibi tabağımda Ne yediğimi unutursam yeğdir kıştan

Kült

söz dizgede dizili ama ben cambaz değilim

şemsiye yerine iki sesli harfi yanyana getiren bir poşetim

elime aldım rodingot ceketimi

üzerimde bir röpdöşembır

Selam olsun fransız kültüne

hepsi boktan ondandır

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Barış çubuğu bulundu

Barış çubuğu bulundu. Devletin naziresine iaşe nazırı tevellüsü hak ile hüsran eden barış çubuğu bulundu! Devletin bekasını...
Ne ise, Mütevellit devlete kafa tutan barış çubuğunu tüttürmeye koyuldu şahıs, ki birey yerinde sayan bir adamotudur. Adam otu kafa yapmaz, koklayanı güzelleştirir ama moliere tiyatrosu gibi değildir. İcab etti uzağa salınalım, kasaba köy dolaşıp altından bir koyun arayalım. Daha ayrıntısal metaforlara girme, beni tiksindiriyorsun dedi, gönülkor bestekarın biri. Hudutladım seni kaotik olan köşeye ki çükünü kesmem için birkaç kirve tutmam gerekti. Ama gel son olmasındı bu, çünkü gitarın 6 teli vardır 6sı da birbirinden saçmadır. Kalından inceye dizilse insan böyle tını veremezdi kim dedi ki belki ondandır.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Travesti solosu

sabah, kör televizyon ve sokak sokak
katliam ve altyazı tüketiyor
travesti sarkacını unutmuş yeni tüten silah
kirli sakalında nem tutmaz
taze kan,
bu bir duman karışmış tütünün içine barut kokusu
belirgin bakışlar içine tünemiş sabahın güz ordusu
ve adli menkıbesini korumakta cinayet
rapor tutuyor bilirkişi
esaret bakışı atıyor mavi gömlekliler
bir fiyonk ve fiyaka soysuzu
sabah haberlerinde bir polis bordrosu
ordu başa geçecektir itham korkusu
melodik bir günün ardından
iki el silah sesi
Tak tak!
cinsiyet tütyor silahın dumanı
iki kez acı acı uludu köpek
bastırdı cinayetin kokusunu

yirmiüçten

 Yolun başı,anamın aşı tesir etmez mikropsuz vücutlara
 Bağışık sorma ardışık cümlelerde,karmaşanı sikiyim
 Gecemi aydınlatan volt üstünde yazmıyo ama benden yine teşekkür
 Eskiden gözümüz kapalı yazıp,burnumuz tıkalı konuşmaya yarışırdık kuzenimle
 Benden çok içti diye meyve suyuna isyan ederdim,inat ederdim.Sonra barışırdık ellerimle
 Büyük diye bi sanata yamadılar
 Para kaygısına domaldık şimdilerde
 Anladım elin alanı değil fedakarı mühimmiş
 Çiz desen de parmak ağrım va
 Resim işi kudurana güzel
 Kaşınmak,kahve gibi tükürükle plan yaratmak
 Ver kalemi,çiz matemi diyen çelişkini seviyim
 Sevgi dolu lahana turşusu gibi gıcır gıcır
 Daha mürekkep kurumadı,nevresimin bakireliği baki değilmiş
 N'idiyim

27 Nisan 2010 Salı

ağır konuşan tencere

Dışkınız daha yeğdir kış olandan, ne vakit özne arasam tencereye kaynayan yemeği parmaklarım ki, genellikle pirinç tanesi ısısını yitirmemiş! yapışır parmak uçlarıma. Özne olmuş kapak ki ne yapayım yani. Asılolup kendini özleştirmişbünyelere yağan yağmurlar gibiayırdetmem ben bir kelimeyiortadanböldüğümedebölemem zaten herhangiibareyi.
Sevizledik dedik, ömür çürüdü ıslak lambalarda. Miskin sokak değildir kedidir miskin olan. Kediye dolanan entelektüel fularını götüne sok be, ağır konuşmak da neymiş.

darbukanın tellerine

İçim içime sığmıyo bu gün,bi filin hortumundan yemiş yemişten ziyade muzun kararmış taraflarını olmuş diye yutturanlara kanar gibiyim.Karlar düşer ağlarım da anamdan rol çalarım.
Böyle sağından solundan atlamaya gelmez işte kelime.İçini düzmek gerekir,YER kelimesini yok etme.
Şeklini sevdiklerim hazıra konmasın,hepsine anlam biçilmiş de nedir bu yitirdiğimin anlamı?Kaleme kalem dedirten şey karpuz dedirtemez mi?Ben bunu yazarken de ağzıma düşürüyorum armutu.Bilinmişi tekrarlayıp,satır çürütüyorum.Satırla girip kırpmak lazım yukardakileri.Uçuştuğu,düştüğü yerde kılmak lazım.Bütün bu lazımı gereği de son kez kullanıp yakmak.
Ama enkazından sırıtarak üst çırpmadan seni kovalayacak bi andazım bilmiyosun.Kalemtıraşa burun kıstırmak,elindeki anahtarı aramak gibi salak kokuları içine alan da bi davlumbazım.Işık filan da veriyorum da sen ona aldanma,pirinci iyi ayıkladıysan rötuşuna başlarım.Bi dönem fotoğrafçıda arkaplan dayıyodum işte az önce kişiselimde yazdım.Küçücük lacivert,bazen bordo çek-uzat,sar-değiştir perdelerinden güzel bi köşkün merdivenlerine bakabiliyosunya içine sıçıyım diyosun böyle işin.Yok öyle de demedim aslında bi mezuniyette yaradı işime kep kesmeyi de kırpmayı da kaptım yavaştan.Bıçak kullanmıyorum vitamini kaçar.Elle yırtınca da estetik aşındırıyomuş.Bok yiyin lan bana ne halla hallaaa!

kısa hikayeler kumkuması

Her gün boğum boğum ilikler geziniyor parmaklara, parmaklar yetiymiş gibi sizdirler. Yani anlayacağın parmaklarım kalın, çok rasyonel çok anlamlı ama geçti be rasyonelin ince tel bağı. Tanrı var yukarıda allah bir iki diye koyun sayıyormuş, gelgelelim intiharı düşünmeye vakti de yokmuş. Öyle bir vakitsizlik benimkisi. Devlet ve yüce anarşi, sistem düzen, beni de vardır düzen ki düzülmenin yoktur kötü bir tarafı, en kötüsü köle olduğunu kabul etmesi insanın ki o da ben de var. Ayaklarımda prangalar, yalan yalvar yakar söğüşledim babamdan parayı, yolum metrobüste söğütlü-çeşme dediler. İnan söğütlerin altındaki çeşmeler hep bir dram uyandırıyor e o da ben de hiç yoktur. Bir neden bulup ötenazi yapmak gerekli, devlet buna bir çözüm getirmeli derken çıktı karşıma sabahattin ali. Artık bıraktım intihar etmeyi.
------
moloz dediğin bu toprak, her ayrıntı ince bir nakış gibi.
nakışı dikizleyen terzi, dönüp bakmaz bir daha ne diktiğine ki zaten sikinde değildir toplu iğnenin elini delmesi. Sonra terziden üç top kumaş al ki üç bilardo topu, zaten bilardo masası faali alandır insan için
İçin niye kayılır diye sor kendine, değil midir birbirine vurdurular her top raptiye,
gibi çakılmış toprağa bir
afişin afişin hemen altında tüyü bitmemiş kertenkele
Rejenere oldum babacığım dediyse de , vardır hep gak sesli gür ve seksi karga
Martı sesini koca delgeçler gibi kumkumas etti, ve terzi yine diktiği kumaşı seç-emedi.

25 Nisan 2010 Pazar

somalili bekçiler ve isimsiz dizge

baba sirkülasyona uğramış eve gelmeye almış sefer tasını, görenin memur dediği bir bakanın bir daha ilgilenmediği bu adamdır o. Tepeden tırnağa, tırnak olmuş anne köknaz. Kekremsi tadların yemeğini yaparsa, aldırma gönül bocalar. Bacalar var bir de tütüyor, tiz derinden el basıyorsun yanıyor, tükürüyorsun yalıyor. anlam anlam, seks, kavga, şiddet, apolitik, görüş, saygı,duyu siktir et kim yasaklayabilir kelimelerimi bacak meme kim diyebilir ki ayır ortadan ikiye ? şiddetsözyarrakgöğüskasık ve ölümüne yanmışım bu sikik toprağın ayrılıksı ve ayrılıkçı bünyelere ameliyat bu şey anlam!sız. ıs yok sızısı var döşekbabanneannanekannamaziğretiçiğnemeağıztakma ve diş. Hadi boşver al eline bir kağıt kelimeleri birleştir ne vakit olsa dada seninle! kim demiş kelimelerin sonu gelmelidir diye.

kes köse

atın beni denizlere, salaş pantolanlar bize kalsın. Kesilmez ki kösenin saçları, aslı olmayan adli bir fransız demişti bana, "kesköse ve bonjour" Aslında gençler amaçsız her yazının sulak ortamlarda yeşerdiğini unutmayın, uydurmanın uykusundan yeni uyanıp annesine yalan söyleyen her tümceye selam.